Abdullah baba hz.
İslam âleminin ve Tasavvuf yolunun müstesna bir ferdi, ilim, irfan, edep, tevazu, aşk ve vecd hali ile, Islam’ın rahmet kapılarını insanlığa açan Hadim-ül Fukara Nevşehirli Abdullah Gürbüz (KS) Hazretleri 5 Nisan 1933 yılında Nevşehir ilinin Herikli Mahallesinde Dünyaya teşrif etmişlerdir.
4 erkek, 1’i kız, 5 kardeş olan Abdullah Baba(KS) Hazretleri’nin Babası, Nevşehir eşrafından (Gübbasanoğulları) lakabıyla tanınan Mahmut efendi, muhterem valideleri ise Feride hanımdır.
Abdullah Baba (KS) Hazretlerinin daha çocuk yaşlarda iken, pek çok harikulade halleri ve rüyaları cereyan etmiştir. Emsalleri ile oynamaya ve eğlenmeye iltifat etmeyerek Allah-u Teâlâ Hazretlerine kul olmanın en büyük saadet olduğunu anlamış ve küçük yaşlardan itibaren, Hak’k yolda mücadele etmeye başlamıştır. Bunun yanında da elinden geldiği kadar insanlara yardımcı olmaya çalışmıştır. Uçsuz bucaksız bir feyiz kaynağı olan Abdullah Baba (KS) Hazretleri, henüz 7 yaşlarında iken babasi Mahmut Efendi, Kurşunlu Camii İmamı Saatçi Hafız Efendiye götürür ve ona Kur-an’ı Kerimi öğretmesini söyler. O Camide, hem Kur-an’ı Kerim öğrenip, hem de Müezzinlik görevini sürdürür. Fatihayı Şerifi her okuduğunda “Bu ümmül kitaptır, bunun sırrına mazhar olalım Ya Rabbi” , diye ağlar, dualar eder.
Abdullah Baba (KS) Hazretleri genç yaşta ticarete atılmış ve henüz 17 yaşında iken muhterem zevceleri, Âmine Hanim ile evlenmişlerdir. 3’ü kız, 3’ü erkek, 6 çocukları olmuştur. Fakat Züleyha ismindeki kızı ve Ebubekir ismindeki oğlu küçük yaşta vefat etmişlerdir.
Bu ikisinden hariç, 1953 yılında büyük kızı Hatice dünyaya gelmiştir. Bundan sonra 7 yıl çocukları olmamış, 1960 yılında, ikinci çocuğu Hasan dünyaya gelmiştir. 1964 yılında ortanca kızı Aişe ve 1966 yılında da küçük oğlu Nuh Naci dünyaya gelmiştir.
1953 yılında askere giden Abdullah Baba (KS) Hazretleri 1956 da, askerlik vazifesini tamamlayarak memleketine döndükten sonra, bir yandan ailesinin nafakasını kazanmak ile uğraşırken, asil gayesi olan Allah’a kulluk görevini yerine getirmek için ibadetler yapıyor, ayni zamanda ilim kitapları okuyordu, bunlar arasında, Saidi Nursi Hz.lerinin risalei nur külliyatını büyük bir ihlas ve samimiyetle okumaya devam eder. Aradan bir müddet geçer ve o zamanda Said-i Nursi Bediüzzaman Hazretleri rüyasında ona risalesinin tamam olduğunu ve Kadir-i Tarikatından bir Mürsid-i Kamile intisap etmesini söyler. Rüyayı gördüğü günün sabahı Sih Aga isminde bir zat evlerine gelerek;
Sen, bugün ne rüya gördün?, diye sorar. Daha sonra Sih Aga cebinden bir kağıt çıkarır;
“Abdullah Efendi, bu ders, Abdülkadir Geylani Hz.’lerinin dersidir”, buna iyi çalış, diye nasihat eder. Bundan sonra, onun verdiği dersi çekmeye baslar, bir yandan da baba mesleği olan deri imalatçılığına devam ederek imal ettiği derileri, civar illere götürüp satar, bu şekilde geçimini sağlardı.
Bir gün İskilip’e deri satmaya gider ve asil tasavvuf yolundaki en önemli yolculuğu bu vesile ile baslar. Kendisi, Çorumda ki, Mürsid-i Kamil Hacı Mustafa Anaç (KS) Hz.’leri ile görüşüp 1960 yılında gördüğü rüyasını o zata anlatmış ve ondan da Rufai dersi almıştır.
Bu tarihten itibaren Abdullah Baba (KS) Hazretleri bir takim manevi haller yasamaya baslar ve içindeki yangını söndürecek, kendini Allah ve Resulüne vasıl edecek Hak dostu bir Mürsid-i Kamili, Cenabı Zülcelal Hazretlerinden niyaz eder ve bu yakarışı sonunda rüyasında 1965yilinda, Hızır (AS) ve Adem (AS)’in işareti ile Antep de bulunan Kadiri üstadı Muhammed Bilal Nadir (KS) Hazretlerine intisap etmiştir.
Bilal Nadir Hazretlerinin himmet ve feyzi ile kısa zamanda kendisinde büyük manevi değişimler zuhur etmiştir fakat Bilal babanın 1969 yılında vefat etmesinden dolayı durmayarak, kendisini Hakka vasıl edecek olan Mürsid-i Kamili istiharesinde Hızır (AS), İlyas (AS) ve Zekeriya (AS)’in işareti ile, Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine intisap etmiştir.
Bundan sonra Abdullah Baba (KS) Hazretleri gönlündeki volkanı bir nur seli halinde akıtacak, Ledünni İlminin anahtarını verecek, gayelerin gayesi olan Allah’a kavuşturacak, O’na teslim edecek zatı bulmuş ve üstadına tam bir teslimiyet göstererek manevi yolda ilerlemeye başlamıştır. Bununla beraber maddi yönden sıkıntılı ve çok meşakkatli günleri olmuş ama bir an dahi Hakk’ın rızasından ayrılmamıştır.
1971 yılında üstadı ayakkabı alıp satmasını söyler ve bu tarihten itibaren kundura isine baslar. Bir yandan ailesinin geçimi için çalışıyor diğer yandan Allah ve Resulüne olan bağlılığı, muhabbeti gün geçtikçe artıyordu.
Çorumlu Haci Mustafa Anaç Hazretleri, Abdullah Baba (KS) Hazretlerinde ki cevheri görmüş ve onun vuslata erebilecek kabiliyette birisi olduğunu anlayarak manen onun yetişmesi için çalışmıştır.
1978 yılına gelindiğinde Abdullah Baba (KS) Hazretleri Konya ya Mevlana Celaleddin-i Rumi (KS) Hazretlerini ziyarete geldiklerinde, türbenin hizmetinde bulunan bir zat kendisine iltifat göstererek;
Efendim, bu gece dîvan burada toplandı. Size manevi görev verilmesi için işaret ettiler. Mevlana hazretleri sizin için çok hoş şeyler söyledi. Bütün piranlar tasdik ettiler ancak Muhammet Nakşibendî hazretleri daha erken olduğunu söyledi ve ileri bir zamana tehir ettiler. Sizinle tanışmak istedim, bizlere duacı olun, der.
Yıl 1980’e geldiğinde ise Abdullah Baba (KS) Hazretleri rüyasında kırklar divaninin toplandığını ve orada bir takim sorular sorup o hali müşahede ettiğini görür. Ertesi gün üstadı çorumla Hacı Mustafa Efendi Hazretlerine giderek gördüğü rüyasını anlatır. O zat da kendisine;
Masaallah, Sübhanallah evladım kırklar divanına girmişsin. Sen hayret makamında görmüşsün. İbrahim Hakki hazretleri de böyle hayret etmişti de hayret makamında su dizeyi söylemişti.
Hak serleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif ani seyr eyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Ancak gece ve gündüz çalışmamız lazım, köy köy, kasaba kasaba, kaza kaza dolaşıp, Allah’ı unutan bu millete, Allah’ı sevdirmeyi ona kul olmayı öğretmeliyiz, der.
1982 yılında üstadının işareti ile itikâfa girmiş, Nefsin yedi makamını aşarak Seyri sülûkunu tamamlamıştır. Artık Abdullah Baba (KS) Hazretleri, denizlerin kendisine aktığı bir umman olur.
Yaşadıkları dönemde, insin ve cinnin en hayırlısı ve en şereflisi olan Mürsid-i Kamil zatlar, Hakk’a arz olunduktan sonra yer ehli, gök ehli, bütün alemler bu zatları tanırlar. Onlar için;
Peygamber Efendimiz (s.a.v) söyle buyurmuşlardır:
– Allah bir kulunu sevdiği zaman Cebrail’e (a.s.) ;
– Ben onu seviyorum. Sende sev der.
Cebrail’de o kulu sever. Gök halkı arasında Allah ( c.c ) filan kulu seviyor sizde seviniz diye haber verir. Onlarda onu severler, sonrada yeryüzünde müminlerin kalbine onun sevgisi yerleştirilir .”(R.Salihin C:2/S:327)
Allah’u Teâlâ Hazretleri onlar hürmetine yağmur verir, onların hürmetine zor işler kolay olur. Onların duaları ret olunmaz. Çünkü onlar halkın içinde Hak ile bir olmuşlar, Cenabı Zülcelâl Hazretlerinin zatında değil, sıfatlarında fani olmuşlardır. O zatlar için hiçbir zorluk yoktur. Onlar, yeryüzünde ki seçilmişlerin seçilmişidir. Onlar, Allah-u Teâlâ Hazretleri tarafından hem bu dünya da, hem ahret de müjdelenmişlerdir
İtikâftan çıktıktan sonra, Çorum’a Üstadının yanına Nevşehirlilerle beraber gider ve Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri orada bulunan cemaate;
-“Oğlum Abdullah ile bu fakirin sekline suretine, şeytan giremez, rüyada kendisini görürseniz sahihtir.” der.
Yine 1982 yılında üstadımız Abdullah Baba (KS) Hazretleri bir rüya görür rüyasında;
Büyük bir caminin içerisinde, bütün peygamberlerin, sahabelerin ve piranların ve evliyanın olduğu halde kendisine vaaz etmesi söylenir ve o mübarek topluluğa sohbet etme şerefine nail olur. Bu haleti ruhiye içerisinde uyandıktan sonra ertesi gün üst adinin yanına giderek yaşadığı hadiseyi anlatır. Çorumlu Hacı Mustafa Hz.leri; Maşallah evladım, zaten Bilal Nadiri hazretleri, sana çok teveccüh etmiş, çok sevmiş. Nakib-i Nukaba makamına kadar getirmiş, bundan sonra her yere ders verebilirsin, çavuş, nakip yapabilirsin. Üç tane hilafet yazdım, piranlar mühürledi, ama Rasulullah Efendimiz mühürlemedi. İnşallah ölmeden önce açıklayacağım, bir bayram yapacağız der.
Abdullah Baba (KS) Hazretleri ise;
Aman efendim bir şey istemiyorum, “Ilahi Ente Maksudi ve Rizake Matlubi Ya Hazreti Allah” der.
Çorumlu Haci Mustafa Efendi Hazretleri kısa bir süre sonra Nevşehir’e ziyarete geldiğinde, orada bulunan talebelerine Nevşehir den bir güneş doğacak bütün cihanı aydınlatacak, diye söyler.
Bu arada Abdullah Baba (KS) Hazretleri adım adım maksadına doğru ilerliyor, insanları Hak yola davet ediyordu.
1984 yılı içerisinde mana âleminde kendisinin, Peygamberlerin, piranların, mezhep imamlarının ve büyük bir cemaatin Cuma Namazı kılmak için toplandıklarını müşahede eder ve yine orada kendisine vaaz etmesi telkin edilir ve orada vaaz eder.
Ertesi gün Çorum’a üstadının yanına gider ve rüyasını anlatir.
– “Masaallah! Evladım, sen irşat ile vazifelendirileceksin! Böylece insanlara Hakkı anlatıp onları doğru yola getireceksin” buyurur.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri sağlığında emanetleri teslim edecek bir Mürsid-i Kamil yetiştirmenin sevk ve muhabbeti ile Muharrem ayında, 29 Eylül 1984 tarihinde, kendi fakirhanesinde, Abdullah Baba (KS). Hz.’leri ile birlikte Nevşehir den gelen bir grup ihvanın olduğu zikir halakasinda, çok sevdiği Rabbisine kavuşmuştur.
Abdullah Baba (KS) Hz.’leri, üstadının vefatından sonra insanlara vaaz ve nasihatlerde bulunarak her dem Hakk’ın rızasını gözetmiştir. Üstadının vefatından 1 yıl sonra 1985 yılının 20 Şubat’ında bir rüya görür.
Rüyasında;
Rasulullah (SAV), evliyaullah ve 12 Piran hazretlerinin bulunduğu bir mecliste Abdulkadir Geylani Hz.’leri bir beyaz kâğıt uzatır ve;
Bu senin irşat icazetindir, der.
Efendi Hazretleri;
Efendim ben ümmiyim, vazife istemiyorum. Derviş olayım, bana kâfidir der. 3 defa bu teklif kendisine yapılır. Efendi Hazretleri reddeder. O esnada Mevlana (KS) Hazretleri de;
“Evladım, herkes ben şeyh olayım, Mürsid-i Kamil olayım diye ağlayıp sızlanırken, sana teklif edildiği halde, sen reddediyorsun” diye söyler.
Bunun üzerine Abdullah Baba (KS) Hazretleri;
“Bu çok mesuliyetli, veballi bir vazifedir. Ben ümmiyim. Üstelik piranlardan vazife alanların helak olduklarını çok gördük”. Eğer bana Rasulullah (SAV) efendimiz vazife verirse, bende bunu kabul ederim, buyururlar. Böyle söyleyince, Rasulullah (SAV) efendimiz memnun olur ve tebessüm ederek;
Evladım Abdullah, senin istediğin 5 Nisan da verilecek, buyurur.
Nihayet 5 Nisan 1985 mübarek Cuma gecesi Efendi Hazretleri ümmeti Muhammedi irşat ile vazifeye getirildiği günü mana âleminde seyreder.
O gece Çorum da, bütün geçmiş Peygamberler (AS) bir yerde, piranlar bir yerde, mezhep sahipleri bir yerde, velhasıl herkes intizamla yerlerinde toplu bir halde iken Rasulullah (SAV) efendimiz, mübarek parmağındaki mührü önünde duran süslü bir icazete basar. Sarı renkli bir mühür daha alarak aynı kâğıda tekrar basar ve ardından mübarek ağzından şu kelimeler dökülür;
“Bunu mu istiyordun, evladım Abdullah”
İşte bu esnada Efendi Hazretlerinde bir takim haller meydana gelir ve kendisine talebe olacak insanların hepsini gösterirler. Efendi Hazretleri sayısını ancak Allah’ın bildiği, kendisine talebe olacak bu topluluğu görünce;
Ya Rasulallah! Bu insanlara nasıl yetişeyim ve nerede bulayım der.
Rasulullah (SAV) Hazretleri de;
Bazen onlar senin ayağına, bazen de sen onların ayağına gideceksin. Hakkı ve Sabri tavsiye et. Kalpler Allah’ın elindedir, bundan sonra ismin Hadim-ül Fukara dir, evladım, buyururlar.
Abdullah Baba (KS) Hazretleri 1985 yılında irşat vazifesine başlayarak Yurtiçinden ve Yurtdışından binlerce talebesine Allah ve Resulünün sevgisini aşılamaya ve bu gaye ile hayatlarını sürdürmeleri için önlerinde her zaman ışık olmuştur.
O tarihten itibaren memleketinden ziyade Yurtiçi ve Yurtdışı seyahatlerinde bulunarak gittiği her beldede insanlara vaaz ve nasihat ederdi. Mübarek zatin pek çok kerametlerini bizatihi gören insan sayısı oldukça fazladır. Sohbetlerinde her zaman Allah ve Resulünün söylediklerini düstur edinmemizi ve hayatımızı bu ölçüde yaşamamızı öğütlerdi. Âlim, ilim adamı ve çeşitli meslek gruplarından feyiz ve sohbetinden istifade eden pek çok kişi var idi.
Kendisi ayni zamanda Mevlevi üstadı olup Mevlana ve Şems Hazretlerinin çağlar üstü açtıkları aşk ve muhabbet yolunun mürebbisi ve önderi idi. Gerek Yurtiçinde ve gerekse yurtdışında sema gösterileri tertip ederek insanlara;
‘‘Gel, gel yine de gel, bin kere tövbe şişesini kırsan da yine gel. Bu dergâh ümitsizlik dergâhı değildir” sözü ile kucak açmış, şefkat ve merhamet ile yaklaşmıştır.
Âlemlerin efendisi Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’in her hal ve hareketini hayatinin her zerresinde tatbik ederek, Ümmet-i Muhammed’e ışık tutmuştur.
Büyük mürşidin, ilim ve irfan neşri, güzel âleme kavuşmasına sebep olan hastalığına kadar devam etmiş, 19 yıl irşat seccadesinde oturmuşlardır.
Sureti ve sireti şeriatı mudahharaya ve sünnet-i seniyyeye uygun, güzel tabiatlı, zahit, cömertliği ve elinin açıklığı herkese şamil, kutsi nefesleri ve açık kerametleri ile tanınmış kâmil bir mürşit idiler.
Vefatlarına sebep olan hastalığına 15 gün kala talebelerine haber göndererek, kendisinin Hakk yolcusu olduğunu ve görmek isteyenleri kabul edeceğini duyurmuş ve binlerce insan onu son kez dünya gözü ile görmek ve helalleşmek için Nevşehir’e gelmişlerdir.
Nihayet (Külli nefsin zaikatül mevt) ayeti celilesi fehvasınca, fena diyarından beka diyarına, 2004 Muharrem ayinin 23.günü Pazar sabahı sayılı nefeslerini ikmal ederek, hayati boyunca hasreti ile yanıp tutuştuğu Resuller Resulüne kavuştu.
Vefat haberi duyulunca sanki yer yerinden oynadı, binlerce insan o büyük mürşidin cenazesine katılmak ve salına dokunmak için bir birleri ile yarıştı.
Daha sonra Nevşehir Kurşunlu Camiine eller üzerinde gelen mübarek naasi, öğle namazına müteakip kılınan Cenaze Namazından sonra tekrar eller üzerinde ve Tevhid-i Serifler okuyarak, cemaati kübra halinde Kaldırım Mezarlığında o büyük mürsidi ebedi âleme uğurladılar. (Kaddesallahü Esrarehül Âliye)
Abdullah Baba Hazretlerinin maddi varlığı gözler önünden çekilmiş fakat manevi varlığı gönüllerde idi ve gönüllerde kalacaktı.
Allah-u Teâlâ Hazretleri, o mübarek zati rahmeti ile kuşatsın, sevenlerinin üzerinde himmet ve feyzini daim kilsin.
İlel Cenneti Ebeda…